Yaşanmış ve bir şekilde medyaya yansımış cinayet olayları, özellikle de içinde birden fazla cinayet barındırıyorsa insanlar tarafından büyük ilgi çeken olaylar olabiliyorlar. 2011 yılında da böyle bir olay İngiliz medyasında büyük yankı bulmuş, dünya geneline yayılmış ve hakkında kitap yazılan cinayetlerden birisi olmuştu.

ITV de atlamayıp olayla alakalı bir mini dizi hazırlayarak Bahar zamanı yayına getirdi. The Secret, dört bölümden oluşuyor ve gazeteci Deric Henderson’ın yazdığı Let This Be Our Secret kitabından uyarlandı.

Colin Howell ve Hazel Buchanan

Yer Birleşik Krallık’ın özerk bölgelerinden Kuzey İrlanda. Bahsi geçen olay da çifte cinayet vakası. Üstelik ortaya çıkması ve mahkeme aşaması dahil 20 yıllık bir süreci işliyor; 1991-2011 yılları arasındayız. Zaman atlamalarının da katkısıyla dört bölüm boyunca yaşananlar birçok açıdan anlatılıyor.

Tanrı’ya oldukça bağlı olan, hatta kilisede görev de alan dişçi Colin Howell (James Nesbitt), yaşadıkları kasabanın ilkokul öğretmenlerinden Hazel Buchanan (Genevieve O’Reilly) ile tanışır. Zamanla bu tanışıklık kilisede de karşılaşan ikili için daha fazlası anlamına gelmeye başlar. Buraya kadar normal görünen bu durumun önünde ise bazı engeller vardır:

İkisi de evlidir ve çocukları vardır. Boşanma Katoliklerde Tanrı katında kabul görmemektedir. Üstelik eşlerini bıraktıkları takdirde yaşadıkları çevre ve bulundukları konum gereği ilişkileri münasip görülmeyecektir. Dahası zaman içinde ikilinin evlilikleri de bozulmaya başlar. Günün birinde tüm bunların üstüne Colin artık hayatının geri kalanını Hazel ile geçirmek için ikisinin eşini de öldürme planıyla Hazel’a gelir.

Olurdu olmazdı derken ikilinin bir araya gelmesinin Tanrı’nın bir isteği olduğuna inanan Colin’in baskısı ve planıyla ikili harekete geçerler. Nihayetinde hemşire Lesley Howell ve polis Trevor Buchanan cinayetleri işlenir. Çiftin arasında devamında yaşananlar diziye kalsın, 2011’e doğru bir vakitte malum gerçek bir şekilde ortaya çıkıyor…

Dizinin konusu bu şekilde.Gerçek hayat uyarlaması dizilere vakit buldukça bulaşan birisi olarak The Secret‘ı da izledim ve nihayetinde iyi yapmışım diyerek başından kalktım. Genel olarak güzeldi, iyi olmuş bu hikayeyi diziye çektikleri.

Haberlerde gördüğüm kadarıyla da tarihe uygun bir şekilde kapattılar. “Adam ne kadar da aşağılık birisiymiş ya öyle!” demeden edemedim. Yaptığı her şeyi bir kılıfa veya Tanrı’ya uyduran bir başka model de bu aslında. Gerçi bundan daha fazlası da var ama detayına girersem fazla kaçabilir. Belki de James Nesbitt harika oynadığındandır, çünkü hakkını veriyor. Genevieve O’Reilly de öyle ve kadına bakmalara da doyamadım açıkçası.

Zaman atlamalarının dört bölüme sığdığından biraz tuhaf göründüğü olsa da dert bir durum değil. Nihayetinde polisiye yatkınlığı olan ama aynı zamanda biyografik de olan bir yapım izliyoruz. Ben asıl mahkeme aşamasını beklemiyordum, o biraz süpriz oldu açıkçası. Ama orası da kendi içinde oldukça ilgi çekiciydi.

The Secret, bu tarzda konular ilgisini çekenler için tavsiyedir. Bundan hemen önce de bu tarzda Rillington Place‘i tanıtmıştım, o da dipnot dursun. İyi seyirler efendim.